Bir sen kalıyorsun…
Her şey yitip, herkes geçip, her acı unutulup kaybolurken
Ve aksine, yakarken yüreğimin genzini tüm unuttuklarım;
Bir sen kalıyorsun her bir şeyden geriye
Ve hatta her şeyden, en öteye...
Bir sen oluyorsun seccadeye damlayan hüzünlerin yüzünde
İmanın çağlar aşan derinliği yalnız ama yalnızca senin gözlerinde!
Bir sen kalıyorsun, bir tek sen kanıyorsun vicdanların mihenginde...
Ve gittiğin sanılıyor, sen hala dimdik durup el sallıyorken gözler önünde...
Bir ayetin nisyanı seninle bozuluyor,
“Onlara ölüler demeyiniz. Diridirler de, siz bilmezsiniz” inceliğinde...
Kıyametler kaynıyor girdabın en dibe vurduğu gönüllerde...
Önce ismindeki tüm harfler dokunuyor dillere,
Sonra, nasıl da adın gibi yaşadığın; O’nun (c.c.) adı için dayandığın düşüyor gönüllere.
Günlerdir geçirilen sabah namazına uzunca bir aradan sonra ilk kez yetişiyor gibi
Buruk bir gülümseyişle açılıyor gönül gözleri
Ve, önce O’nun (c.c.), sonra Habibi’nin (s.a.v.), sonra da senin ismin; Furkan
Sevindiriyor ümitleri...
Yazılmak için yazılan ne kadar şiir ve yazmak için yazan ne kadar şair varsa;
Hepsi utanıyor harflerden...
Ben utanıyorum gözlerine her bakışta, edebine karşı işlediğim edepsizlikten!
Başım en büyük utanışla eğilirken önüme, imanımı şaha kaldıran yüreğine gülümsüyorum.
Beni de aynı turabdan yaratan Rabb’e, hamd ediyorum.
Ey “şehid” manasını adına en çok yakıştıran!
Ey her adını anışta, gafletten silkinip arındıran!
Ey gönül gözlerine en güzel vesile kılınan!
Kaybedilen İmanları getirip yuvalarına konduran...
Rahmetin en güzelini diliyorum sana
Her “Kûn” buyurduğu gibi, seni de En Güzel Yaradan’dan.
Gülşah ÖZEL
İstanbul, 27.11.2011